Yusuf ÖZCAN Öyküler: İKİ AŞK HİKAYESİ

İKİ AŞK HİKAYESİ

“ANADOLUM KARIŞ KARIŞ
BİRBİRYLE EDER YARIŞ”

Anadolu’muzun vatan coğrafyasındaki çeşitlemeleri,insanın yaşantısına sinmiştir.
Türk insanı,horonda kıpır kıpır,zeybekte ağır başlı.Bar da mağrur,ağırlamada ağıtsı…Ve sürmelide duyguları kirpiklerinden düştüm düşeceğin arasıdır.
Erkeğin hakimiyeti hissedilen Anadolu ailesinde,kadın bir kenara itilmiş değildir.Yeri geldiğinde “HAN” denen hatunlar çıkmıştır bağrından.Nene Hatunlar,Hüsne Gelinler,Kara Fatmalar, bunlardan sadece bir kaçıdır.gereğinde “HAN” gereğinde SULTAN” olmayı bilen Anadolu kadını,hiçbir zaman sınırını aşmamış,yerine ve zamanına göre hareket etmeyi bilmiş.Bağlanınca sonuna kadar,güvenince gözünü kırpmadan,sevince ölesiye sevmiş.
Şimdi anlatacağım hikayeler, yukarda bahsettiğim deryadan iki damladır:
Evliliğinin üçüncü ayında askere giden delikanlı, eşinin durumunu merak eder, “Vatan aşktan üstündür” deyip evliliğin ilk baharında ayrıldığı sürmelisinin hasretiyle yanıp tutuşur , ama nasıl dursun , evin büyüğü babası var. İşte Anadolu insanının zekası ön plana çıkıyor. Zekanın kıvraklığı , esprinin inceliği bir dörtlükle ortaya konmuş , bu bu dörtlükte hem aile efradının , hem sevdalısının durumu sorulmuş.
“Mektup köye varda gel.
Yardan haber sorda gel .
Bir iken iki olduk
Üç olduk mu görde gel”
Asker eşinin mektubunu duyan sürmeli gelin kaynatasından mektubu nasıl istesin , ud var , haya var serde. Fakat bunu bilen kayınbaba , laf arasına sıkıştırarak oğlunun haberini geline duyurmayı büyük bir keyifle başarır.
Sürmeli gelinde , iş-güç sırasında kayınbabasına:
“Bahçelerin başını
Ayıklarım taşını
Acep ne gün görürüm
Kayınımın gardaşını”
dörtlüğü ile , Mehmet’inin geleceği günü sorma cesaretini gösterir.
***
Sevdimi ölesiye seven, bağlandımı sonuna kadar bağlanan Anadolu kadını , bazen çaresizliğini, acısını, pişmanlğını mısralara öylesine işlemiştirki; her heceden her harften sızan iniltiler , okuyanın bağrında göl olur , sine içre döğen dalgalar bir “OF” LA yeryüzüne yankı yankı dalgalanır durur.
Malı mülkü yerinde, çevresinde hatırı sayılan , kapısında yanaşmaları çalışan beyin, bir oğlu ve birde dünyalar güzeli kızı vardır. Beyin ceylan gözlü kızı birine gönlünü düşürür. Bey kızının kendisine meyli olduğunu hisseden yakışıklı yanaşma bunu fırsat bilip , bakışıyla , gülüşüyle kızın yüreğine taht kurmayı başarır.
Bu sırada bey ölmüş, evin yönetimi beyzadeye geçmiştir. Bacısının sevdasını öğrenen beyzade kız kardeşini karşısına alarak, düşüncesinin yanlış olduğunu hatırlatarak bu işten vazgeçmesini söyler, söyler ama dinleyen kim?
Yanaşmanın alınacak kini , görülecek hesabı vardır. Çünkü; kendine buyrulan her iş ona düşmanca duygular yüklemiştir. Bu düşmanca duygular , onu zalim bir avcı etmeyi başarmıştır. Ne yazık ki bu zalim avı, aklına hiçbir kötülük getirmeyen ,gölgelerden arınmış bir sevda ile seven ceylan gözlü bey kızıdır.
Bey kızını kaçıran yanaşma, “Horoz Gediği” denen yere gelince , oyapılık zevkini gidermeyi, bey kızından hevesini almayı başarır ve kızı çaresizliğin uçurumuna terk eder.
Ceylan gözlü bey kızının, gözünün feri gitmiş, dizlerinin bağı çözülmüş üstelikte seven kalbine paslı bir hançer saplanmıştır. Saçını- başını yolan , tırnaklarının arasına yüzünün derisini dolduran bey kızının, dudaklarından dökülen:
“Sana diyom sana Horoz Gediği
Sahi imiş bey gardaşın dediği
Geçit vermez bellerinde kalıpta
Ben olayım kurdun kuşun yediği”
Çığlıkları kendisiyle birlikte, Horoz Gediğinden aşarak dönülmez vadilere dökülür gider.
1- Horoz Gediğinin Şefaatli civarında , adı geçen vadininse Karanıdere olduğu söylenmekte.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SÜRMELİ

ŞAİRİMİZİN ÖYKÜLERİ

YUSUF ÖZCAN'IN YENİ ŞİİRLERİ