ŞAİRİMİZİN ÖYKÜLERİ
SEYDİYAR
Seydiyar köyü; bir vadinin içine yerleşmiş yeşil bir inci gibidir. Bağlı olduğu Şefaatli ilçesine 13 km. Yozgat il merkezine 30 km. uzaklıktadır.
Insan ; Seydiyar ‘ da ilkbaharı rüzgarların fısıltısında hisseder. Once bembeyaz tüller-duvaklar giyinen ağaçlar , sonar pembe, daha sonra kırmızı ve nihayet yeşil örtülerine bürünür. Ağaçlar çiçeklerin her tonuyla raks ederken , kokulardan sarhoş olan sığırcık , tarifi mümkün olmayan namelerle bülbül ve kanaryaya inat , daldan dala salıncaklar kurar yorulmadan.
Seydiyar’a Yıldız denmesi bende hep zıt çağrışımlar yapmıştır. Eskinin güzelliği , sadeliği boyalanmış-cilalanmış gibi gelmiştir. Bu nedenle Mustafa GÜLSAÇAN öğretmenime bu tezatı sorma zorunluluğu hissettim.
Mustafa öğretmenim ,(Eğitmen) Seydiyar’ın en yaşlılarından , aynı köyde otuzaltı yıl öğretmenlik yapmış , köyün eğitimine , dolayısıyla Türk Milli Eğitimi’ne ömrünü vakfetmiş , sözü sohbeti dinlenen kısacası yaşayan bir tarih ayaklı bir kütüphanedir.
- Niçin Seydiyar değil de Yıldız?
- Seydiyar ne demek dediğimde?
Bir “of” çekti ve anlatmaya başladı :
- Yozgat ili , Kızılkoca sancağına bağlı bu beldeye Seyit isimli bir aşık yerleşmiştir. Evliya mı , aşık mı olduğuna siz karar verin? Belki de her ikisidir , diyerek sohbetine devam etti.
- Güzel söz söyleyen ve aynı güzellikte saz çalan Seyit’e zamanla eşi ve çevre insanı Seyit Yar ya da candostu anlamında Yar Seyit demeye başlamıştır.
- Seyit Yar bu güzellikleriyle çevre insanın gönlünde that kurmuş , güzel bir evlilikle çoluk çocuk sahibi olmuş , kapısında mazlumlar , fakirler barınır olmuş. Işlerine yetişemeyince , yanına bir arap uşağı almış onu evladı bilmiş.
- Bu arada adı çevre illerde de duyulmaya başlamış ki ne başlama , ta İstanbul’a kadar. Istanbul’ a ad duyulunca devrin padişahı atlılar göndererek, Aşık Seyit Yar’ divanına istemiş. Padişahın emrini duyan Seyit Yar ; Arab’ı çağırarak:
- Oğlum Arap , emir büyük yerden bilirsin Allah’tan sonra devlet gelir , bizde bu emire amadeyiz. Gidip gelene kadar , malım , namusum once Yaratan’a sonra sana emanettir, diyerek vedalaşıp atlılarla İstanbul’a gitmiş.
Sarayın kapısından girerken , kendisini karşılayan divan şairlerine ; ( Mustafa öretmeninim defterinde yazılı olan fakat son mısrası aklımda kalan)
“ Seydiyar’ım imtihana gelmişim”
dizeletiryle selam vermiş.
- Devrin padişahının sarayında istirahata alındıktan sonra , padişahın huzurunda divan şairleriyle atışmaya başlamış. Aşık Seyit atışma sırasında , sazı ve sözü tam kıvamında kesip , boşluğa okkalı bir tokat atıyor ve
- Dur bre “melun Arap”diyormuş. Bu hareketi padişhın dikkatini çekiyor. Fakat atışmanın ahengini bozmak istemiyormuş. Atışma sonunda bütün divan şairlerini mat eden aşığı , padişah yanına çağırmış.
- Aşık atışma sıarsında ki o halin neydi ? Diye sormuş… Seyit Yar.
- Padişahım , gelirken namusumu , malımı emanet ettiğim Arap , eşime karşı terbiyesizlik ediyordu , hareketimiz ondandı deyince , padişah şaşırmış , şaşırmış ama inanmamış… şimdiki adı Yıldız olan Seydiyar’a atlılar göndermiş.
Atlılar gelseler ki Arap’ın yüzünde beş kardeşin izi , kızgın demirle dağlanmış gibi duruyor. Döndüklerinde padişaha durumu aynen iletmişler. Padişah aşığı yanına alarak hasbahçesinde gezintiye çıkmış. Gezi sırasında.
- Aşık “dile benden ne dilersen “ demiş
Aşık Seyit Yar , bir armut ve ceviz fidanını göstererek ;
- “Bunlar” demiş.
Aşığın dileği hemen yerine getirilmiş , aynı zamanda başka hediyelerde verilirken , padişah tarafından sözlede ihsan edilmiş.
- Yurdun adınla anılsın , bu fidanlar yeşerdikçe yurdun yuvan şen olsun demiş.
Mustafa öğretmenim:
- İşte o tarihten sonra, köyümüze Seyit’in diyarı anlamında Seydiyar , hediye fidanlarada Seydiyar armudu ve cevizi denir.
Ne yazık ki adına misilleme gibi fidanlarıda yok ediyorlar, dedi:
Yazılı bir divanı olduğunu öğrendiğim Seyit Yar’ın adını , seydiyar’a geri vermek görev değil mi?
“Hayatıma sınır koydu baltalar
Kabuğumu dipten soydu baltalar
Bir filiz sakladım umut diyerek
Gözyaşımdan suya doydu baltalar”
Seydiyar köyü; bir vadinin içine yerleşmiş yeşil bir inci gibidir. Bağlı olduğu Şefaatli ilçesine 13 km. Yozgat il merkezine 30 km. uzaklıktadır.
Insan ; Seydiyar ‘ da ilkbaharı rüzgarların fısıltısında hisseder. Once bembeyaz tüller-duvaklar giyinen ağaçlar , sonar pembe, daha sonra kırmızı ve nihayet yeşil örtülerine bürünür. Ağaçlar çiçeklerin her tonuyla raks ederken , kokulardan sarhoş olan sığırcık , tarifi mümkün olmayan namelerle bülbül ve kanaryaya inat , daldan dala salıncaklar kurar yorulmadan.
Seydiyar’a Yıldız denmesi bende hep zıt çağrışımlar yapmıştır. Eskinin güzelliği , sadeliği boyalanmış-cilalanmış gibi gelmiştir. Bu nedenle Mustafa GÜLSAÇAN öğretmenime bu tezatı sorma zorunluluğu hissettim.
Mustafa öğretmenim ,(Eğitmen) Seydiyar’ın en yaşlılarından , aynı köyde otuzaltı yıl öğretmenlik yapmış , köyün eğitimine , dolayısıyla Türk Milli Eğitimi’ne ömrünü vakfetmiş , sözü sohbeti dinlenen kısacası yaşayan bir tarih ayaklı bir kütüphanedir.
- Niçin Seydiyar değil de Yıldız?
- Seydiyar ne demek dediğimde?
Bir “of” çekti ve anlatmaya başladı :
- Yozgat ili , Kızılkoca sancağına bağlı bu beldeye Seyit isimli bir aşık yerleşmiştir. Evliya mı , aşık mı olduğuna siz karar verin? Belki de her ikisidir , diyerek sohbetine devam etti.
- Güzel söz söyleyen ve aynı güzellikte saz çalan Seyit’e zamanla eşi ve çevre insanı Seyit Yar ya da candostu anlamında Yar Seyit demeye başlamıştır.
- Seyit Yar bu güzellikleriyle çevre insanın gönlünde that kurmuş , güzel bir evlilikle çoluk çocuk sahibi olmuş , kapısında mazlumlar , fakirler barınır olmuş. Işlerine yetişemeyince , yanına bir arap uşağı almış onu evladı bilmiş.
- Bu arada adı çevre illerde de duyulmaya başlamış ki ne başlama , ta İstanbul’a kadar. Istanbul’ a ad duyulunca devrin padişahı atlılar göndererek, Aşık Seyit Yar’ divanına istemiş. Padişahın emrini duyan Seyit Yar ; Arab’ı çağırarak:
- Oğlum Arap , emir büyük yerden bilirsin Allah’tan sonra devlet gelir , bizde bu emire amadeyiz. Gidip gelene kadar , malım , namusum once Yaratan’a sonra sana emanettir, diyerek vedalaşıp atlılarla İstanbul’a gitmiş.
Sarayın kapısından girerken , kendisini karşılayan divan şairlerine ; ( Mustafa öretmeninim defterinde yazılı olan fakat son mısrası aklımda kalan)
“ Seydiyar’ım imtihana gelmişim”
dizeletiryle selam vermiş.
- Devrin padişahının sarayında istirahata alındıktan sonra , padişahın huzurunda divan şairleriyle atışmaya başlamış. Aşık Seyit atışma sırasında , sazı ve sözü tam kıvamında kesip , boşluğa okkalı bir tokat atıyor ve
- Dur bre “melun Arap”diyormuş. Bu hareketi padişhın dikkatini çekiyor. Fakat atışmanın ahengini bozmak istemiyormuş. Atışma sonunda bütün divan şairlerini mat eden aşığı , padişah yanına çağırmış.
- Aşık atışma sıarsında ki o halin neydi ? Diye sormuş… Seyit Yar.
- Padişahım , gelirken namusumu , malımı emanet ettiğim Arap , eşime karşı terbiyesizlik ediyordu , hareketimiz ondandı deyince , padişah şaşırmış , şaşırmış ama inanmamış… şimdiki adı Yıldız olan Seydiyar’a atlılar göndermiş.
Atlılar gelseler ki Arap’ın yüzünde beş kardeşin izi , kızgın demirle dağlanmış gibi duruyor. Döndüklerinde padişaha durumu aynen iletmişler. Padişah aşığı yanına alarak hasbahçesinde gezintiye çıkmış. Gezi sırasında.
- Aşık “dile benden ne dilersen “ demiş
Aşık Seyit Yar , bir armut ve ceviz fidanını göstererek ;
- “Bunlar” demiş.
Aşığın dileği hemen yerine getirilmiş , aynı zamanda başka hediyelerde verilirken , padişah tarafından sözlede ihsan edilmiş.
- Yurdun adınla anılsın , bu fidanlar yeşerdikçe yurdun yuvan şen olsun demiş.
Mustafa öğretmenim:
- İşte o tarihten sonra, köyümüze Seyit’in diyarı anlamında Seydiyar , hediye fidanlarada Seydiyar armudu ve cevizi denir.
Ne yazık ki adına misilleme gibi fidanlarıda yok ediyorlar, dedi:
Yazılı bir divanı olduğunu öğrendiğim Seyit Yar’ın adını , seydiyar’a geri vermek görev değil mi?
“Hayatıma sınır koydu baltalar
Kabuğumu dipten soydu baltalar
Bir filiz sakladım umut diyerek
Gözyaşımdan suya doydu baltalar”
Yorumlar
Şiirlerinizdeki tadı, öykünüzde de buldum. Akıcı ve dolaysız biçeminiz sayesinde mesaj veren, bilgilendiren bir öyküyü keyifle okudum. Yazın yolunuz açık, kaleminiz daim olsun.